Ahlaki Çöküş var! Kaynağı Ne? Çözümü Yok Mu?

Bugün Türkiye'de yıllardır süren ahlaki çöküşün başka bir örneği herkesin gözlerinin önüne serildi...
Çeşitli çelişkilere rastlanıyor aslında ahlâkî çöküşün olduğunun kuvvetli delilleri de var.
Ancak üzerinde uzun uzun düşünüp kritiğini yapmak gerek.

Bu yazımda toplumsal ahlâk değerlerinin erimesini düşünüp sebeplerini gözlemlerimle ele alacağım. Yazının sonunda sonuç olarak vardığım sebepleri ve çözümleri de psikolojik bağlayıcılığı olmayacak şekilde kendi fikrimce dile getireceğim.

Toplum bireylerin şahsi özgürlüklerini kısıtlayan, kendi içinde bireyler arası sınırları ve kuralları olan bir bütündür.
Bir birey toplum içinden ne kadar soyutlanırsa soyutlansın toplum ile aynı coğrafyada yaşadığı sürece toplumun bir parçasıdır ve olması tercih değil zorunluluktur.

Örneğin bir kişinin toplumdan soyutlanıp kuralsız yaşamaya başladığını düşünelim.
Bir mağarada yaşamaya başladığını ve kimseyle konuşmadığını varsayalım, bu kişinin beslenme ihtiyacı doğacak, giyinme ihtiyacı olacak ve yıkanma ihtiyacı olacak.

Günümüz insanının biyolojisi sert doğa koşullarına çok elverişli olmadığı için bu kişi bir süre sonra mecburen elbise giymek zorunda kalacak.
Bunun için en azından bir dükkandan elbise alması gerek, elbiseyi almak için para harcaması gerek, para harcaması için para kazanması gerek, para kazanması için çalışması iş yapması veya bir şey alıp satması gerek. Bişey alıp satması, çalışması veya elbise alması için de işi sağlayan, satın alan veya satan bir başka gerçek kişi olması gerekir.
Gördüğümüz üzere ihtiyaç duyduğu şey para değil toplumun bir parçası olan insandır.
Çalışacak da eğer veya bir şey satacaksa kendiyle ilgili.
Parayı verdiği kişinin hizmetin karşılığında aldığı paranın hakkını vermesi ödev bireyin bunu alması ise hakkıdır.
Bu basit örnekte bile görülüyor ki birey toplumun ayrılmaz bir parçası ve sıyrılamaz.
Bir gün mutlak surette topluma muhtaç olur.

Birey bir topluma bu derece muhtaçken akıllara haklar ve ödevler gelir.


İnsanın en temelde düşünme ve yaşama hakkı vardır.
Bu hakkı elde etmek için de insan ömür boyu mücadelesini sürdürür.

Ancak kişinin düşüncesi veya davranışı toplumun bazı kesimlerine zarar verirse insan ne yapacak?

Evet insan düşüncesinde özgürdür ancak toplumsal normlar bu özgürlüğün kimseye zarar vermemesi için toplumun rahatsız olduğu şeylere göre şekillenir.
Yani töre, adet dediğimiz şeyler rastgele oluşmamış, bireyler zamanla bu davranışlardan zarar gördüğü için konulmuş kurallardır.

Bu kurallar keyfi kullanıldığında elbette sorun çıkar ki bunun da üzerinde düşünmek istiyorum ilerleyen zamanda.

İnsanın toplumda bu denli hak sahibi olması elbette beraberinde ödevleri de getirir.

Müzisyen bir birey düşünelim fikirlerini şarkı söyleyerek dile getiren bir kişi olsun.

Sesi oldukça kulağa hoş gelen ve beste yapma matematiği de gelişmiş bir zihin olduğunu varsayalım.
Bu kişi bir apartmanda yaşıyorsa ve arakatta yaşıyorsa özgürce şarkı yazabilir ancak şarkılarını özgürce bağıra bağıra okuyabilir mi?
Okursa ne olur?

Biraz realist düşündüğümüz zaman bu kişi apartmanda bağırmaya başladığı andan 1 saat sonra bazı komşular rahatsız olmaya ve evlerinde söylenmeye başlar.
Bazıları kitap okuyordur.
Bazıları hastadır.
Bazılar yorgundur uyumaya çalışıyordur.
Bazıları eşiyle romantik bir an yaşıyordur.
Bu ve bunun gibi nice örnek sıralayabiliriz.

Şarkı söyleme süresi ve ses şiddeti arttığında komşular tepki göstermeye başlar.
Kapıya dayanan belki şiddet hissi olan hatta apartmanda kötüleyen en sonunda dışlayan komşular bir süre sonra bu kişiyi öylesine rahatsız eder ki kişi huzursuzluktan evini satmak zorunda kalır.

Görüldüğü üzere kişi şarkı söylemekte her ne kadar özgürse de yanlış yerde söylediğinde insanlar rahatsız olur ve bu özgürlük kısıtlanır.

Bu tarz birçok örnek elbette sıralanabilir.
Ancak ben yönümü biraz da soysal medyaya çevirmek istiyorum.

Sosyal medya öncesine gitmemiz gerekiyor bunun için sosyal medya yokken insanlar fikirlerini bir şekilde dile getiriyorlardı.
Gazete ve dergiler özellikle bunun için önemli bir yoldu.
Ancak sert ölçüler vardı. Örneğin yeterince bilgisi olan insan alınmazdidiyelim ki alındı yazısı kaliteli bir içerik olmazsa toplum reddeder ve kişi kendini geliştirmeye zorlanırdı.
Örneğin sesi güzel ve sanat yapan bir şarkıcı şarkısını çıkardığı anda en çok satanlar listesine girer ve çabucak tanınırdi.
Bu sayede toplumun genel ahlakını bozma ihtimali olan kişiler genellikle dışlanırdı.
Ancak bazı istisnalar vardı elbette örneğin arabesk kültürün karamsar halı birçok insanı duygusal olarak çok yoğunlaşmaya ve ciddi mental problemlere itmiştir.

Peki sosyal medya sonrasında ne oldu?
Sosyal medya her kişiye ücretsiz bir fikir beyan etme ve kitlelere ulaşma imkanı tanıdı.
Bu başlarda çok başarılı ve güçlüydü
Toplum hala bilinçli yetenekli insanlar kıymet görür yine yeteneksiz insanlar genellikle dışlanirdi.
Ancak bir süre sonra kullanıcı sayısı arttıkça bir hipnoz oldu ve insanlar artık gördüğü bir çok şeye inanmaya başladı.
İçerik üreticileri yeterli bilgisi olmadığı için reklamcı gibi davranarak bir süre sonra fikirlerini tüketti yeni bir fikir bulamayınca artık ahlâkî değerleri eriterek etkileşim kazanmaya başladı.

Örneğin birçok izlenen video küfürlü genellikle, argo toplumda baskilanan bir olgu ve sosyal meydada rahatça söylenmesi gayet cezbedici oluyor.
Buna benzer birçok örnekten ekmek yemeyi başaran kişiler zamanla bunu bir kültür yaptı.

Yoğun küfür argoyu normalleştirdi, argonun normalleşmesi, cinselliğin mahremiyetini azalttı.
Örneğin erkekler kadınların yanında rahatça ve çekinmeden küfür etmeye başlayınca kadın erkek arasındaki çekim azaldı ve gizem kavramı değer kaybetti.

Değer kaybeden gizem yüzünden kişiler arasında doyumsuzluk başladı.
Doyumsuzluk önce kişileri sosyal meydada daha çok karşı cinse, bazı sosyal medya kanallarında daha üst ahlaksız davranışlara itti.
Bu metropolitan bireyin sosyal meyda karşısında gösterdiği tepki.
Bir de kırsaldaki insanın tepkisine bakmak gerekirse:
Kırsaldaki bireylere sosyal medya ulaşınca evvela kafasında sürekli soru işaretleri olan kişi bir anlık değerli hissetme, fikir özgürlüğü ve özellikle cinsel ulaşım rahatlığı sağladı.
Daha önce herhangi bir cinsel, sosyal, felsefi kişilik teorik eğitimleri almayan ve yoğun kadın ortamlarında bulunmayan kırsal insanı önce şakayla karışık bazı ahlaki eğilimler gösterdi.
Bu işten para kazanıldığını fark edince biraz daha kendini bıraktı ve maddi hazzı da tanıdıktan sonra birey yetersiz bilgi nedeniyle bir anda kendini kaybetti.
Ve deyim yerindeyse gördüğü karşı cinselere ve maddi kaynaklara saldırmaya başladı.
Bugün kayanasiyla yatan adam da narini öldüren caniler de bu yozlaşan kişilerden başkası değil.
Bana göre çözüm bu tarz davranışlarin akıllı ve fikri kıymet bulan kişiler tarafından bağıra bağıra ayıplanması ve bu tarz davranışı olan bireylerin toplumdan dışlanmasıdır.

"Onurlu yaşamak, yalnızca maddi refahla olmaz. Mental sağlık ve ahlâkî olgunluk da gereklidir."

Yorumlar